3 Aralık 2010 Cuma
trafik kurallarına uymayalım uyanları uyaralım
bu aletin büyükşehir versiyonunun bir yerlerinde ne kadar süre o ışıkta duracağınızı belirten geri sayan bir sayaç mevcuttur. bu da halkımızın ne kadar çok işi olduğunu zamana ne kadar değer verdiğini gösteriyor, hayatımızdaki binlerce şeye saatlerce zaman harcamamıza rağmen trafik ışıklarındaki zamanı çok önemsiyoruz. küçük şehirlerde ise bu sayaçtan mevcut değil, oranın insanlarının zamanı değersiz. her şey bir yana ışıklarda bile beklemeye sabrı olmayan bir ülkeyiz, her şey hemen bir anda olsun istiyoruz hiç bir şey için sabredemiyoruz. çok yakın bir zamanda her şeyi geri sayan sayaçlarla yaşamaya başlayacağız, zamanı hayatımız için gram değeri olmayan şeyler için çok önemseyecek, en önemli zaman dilimlerimizi de boşa harcamaya devam edeceğiz gibi. oysa hayatta bunların hiçbirinin değeri yok, ölüm döşeğinde hatırladığımız sevdiklerimize harcadığımız sınırsız zamanın değeri. bir trafik lambasından da bunları çıkardım ya kendimi tebrik ediyorum.
İstanbul 2010 vurgun başkenti
istanbul 2010 kültür başkenti ajansı, kayda değer tüm etkinlik biletlerini yandaş, tanıdık, eş dosta dağıttıklarından olsa gerek biletlere ulaşmak mümkün olmamış, etkinliklerin önemli bir kısmını görmek kısmet olmamıştır. her zaman olduğu gibi yine kültür ve sanattan belirli bir zümre faydalanabilmiştir. biz sıradan insanlar ise kültürsüzlüğümüze kültürsüzlük eklemişizdir. arpalık olarak kullandıkları bu mecradan yandaşları çokça faydalanmış güzel paralar kazanmış ve abartılan, gaz verilen bir organizasyonun daha sonuna gelinmiştir. kendilerini tebrik ediyor, para kazanmanın kültürel ve sanatsal yollarında kendilerine başarılar diliyoruz.
Kimin için sanat?
her yıl yüzlerce etkinlik yapılıyor, lütfü kırdar'ından aya irini'sine kadar tonlarca mekanda çok önemli sanatçılar hiçte az olmayan bilet ücretleriyle gösteriler sunuyorlar. bu etkinlikler halktan insanlara, senin benim gibilere değil türkiye burjuvazisine yapılıyor. dünyada sanatı kaymak tabakanın yönlendirdiğini elbette biliyoruz, kendilerinin çalıp kendilerinin oynadıklarının da farkındayız ama ucundan kıyısından biz de biraz sanat istiyoruz. bize recep ivedik, kurtlar vadisi kalmasın hafız.
kimlerin etkinliklere katıldığına dair bir link: http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/...&hid=16375166
kimlerin etkinliklere katıldığına dair bir link: http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/...&hid=16375166
2 Aralık 2010 Perşembe
Kifayetsiz muhterisler ve cahil cesareti
New York Stern School of Business'te görevli psikologlar Justin Kruger ve David Dunning'in tarihe geçmelerine vesile olan bulguları, yani Dunning-Kruger Etkisi adıyla literatüre geçecek olan teorileri de, Türk sağduyusunun yüzyıllardır "cahil cesareti" dediği şeydir aslında.
Journal of Personality and Social Psychology'nin Aralık-99 sayısında yayımlanan teorileri özetle, "cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır" der.
Metin çözme, araç kullanma, tenis oynama gibi çeşitli alanlarda yapılan araştırmaların sonucunda şu bulgulara ulaşılmıştır:
-Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
-Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
-Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
-Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
İki uzman daha sonra, bu teorilerini test etme fırsatı da buldular. Cornell Üniversitesi'nden 45 öğrenciye bir test yaptılar, çeşitli sorular sordular. Ardından öğrencilerden "testin sonucunda ne kadar başarılı olacaklarını tahmin etmelerini" istediler.
En başarısızların (yani sadece yüzde 10 ve daha az doğru cevap verenlerin), testin yüzde 60'ına doğru cevap verdiklerine, ayrıca iyi günlerinde olsalar yüzde 70'e ulaşabileceklerine inandıkları ortaya çıktı.
En iyilerin (yani en az yüzde 90 doğru sonuç alanların) en alçakgönüllü denekler olduğu (soruların yüzde 70'ine doğru cevap verdiklerini düşündükleri) görüldü. (Not: Dunning ve Kruger bu çalışmalarıyla 2000 yılında Nobel de kazandılar.)
İki uzman psikolog bu bilinçsizliği, "kronik kendi kendini değerlendirme (auto-evaluation) yeteneksizliğine" bağlıyorlar. Çalışan, kendi kapasitesini değerlendirmekten ve eksikliğini teşhis etmekten acizdir. Ama asıl vahim olan, bu "yetersizlik + haddini bilmeme" kokteylinin, mesleki açıdan, karşı koyulmaz bir itici güç oluşturması. Kariyer açısından bir eksiyken, artıya dönüşmesi. İşinde çok iyi olduğuna yürekten inanan "yetersiz", kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve haddi olmayan görevlere talip olmaktan en küçük bir rahatsızlık duymayacaktır. Aksine bunu bir "hak" olarak görecektir. "Uyanıklık" bilecektir.
Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar ise çalışma hayatında "fazla alçakgönüllü" davranarak kendilerine haksızlık edecekler, öne çıkmayacaklar, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmayacaklar, kıymetlerinin bilinmesini bekleyecekler (ve bilinmeyince
için için kırılacaklar ve kendilerini daha da geriye çekecekler) ve muhtemelen üstleri tarafından "ihtiras eksikliği" ile suçlanacaklardır. Üstleri de zaten, genelde "aynı yoldan geçmiş" insanlardır. Buna, insan kaynaklarının, iki benzer CV arasından, "kendine güvenen
ve iyi sonuç alma olasılığı yüksek" adayı tercih edeceği gerçeğini de eklerseniz, Dunning-Kruger Sendromu'nun Peter Prensibi'nin (*) yatağını yaptığı da ortaya çıkar.
Sonuçta, "kifayetsiz muhterisler" her zaman ve her yerde daha hızlı yükselecekler ve daha yukarılara çıkacaklardır. Etrafınıza bir bakın, uzmanlara hak vereceksiniz.
(*) Peter Prensibi: Her çalışan, iş ortamında yetersiz olduğu noktaya kadar yükselir, der. Bunun doğal sonucu olarak, yüksek makamlar daima yetersiz insanlar tarafından işgal edilir.
Kifayetsiz muhterisi nasıl tanırsınız?
1- Gücünü delegasyon bahanesinden alır. Ekibinin orkestra şefi havalarına girer.
2- Çok gürültü patırtı eder, çok şey yapıyormuş havası estirir.
3- Koridorlarda hızlı hızlı, düşünceli edayla yürür.
4- "Beşer şaşar" diye düşünür. Ama genellikle şaşan beşer başkası değil, kendisidir.
5- Ne olursa olsun, hazırlıklıymış, olacakları önceden biliyormuş gibi davranır.
6- Üstlerine karşı son derece kibardır; altındakilere (özellikle de en çok ihtiyaç duyduklarına) kötü muamele eder.
7- İktidar ilişkileri ve göstergeleri onun için çok önemlidir.
Astlarına kimin üst olduğunu hatırlatmayı sever.
8- İlk denemede başarılı olamazsa, başarısızlığının belgelerini yok etmeyi unutmaz.
9- Talimatlarını post-it ile, e-postayla verir böylece astlarıyla yüzleşmekten kaçar.
10- Toplantılarda son sözü mutlaka o söyler, gerekirse başkasının sözünü tekrarlamak pahasına.
Journal of Personality and Social Psychology'nin Aralık-99 sayısında yayımlanan teorileri özetle, "cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır" der.
Metin çözme, araç kullanma, tenis oynama gibi çeşitli alanlarda yapılan araştırmaların sonucunda şu bulgulara ulaşılmıştır:
-Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
-Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
-Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
-Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
İki uzman daha sonra, bu teorilerini test etme fırsatı da buldular. Cornell Üniversitesi'nden 45 öğrenciye bir test yaptılar, çeşitli sorular sordular. Ardından öğrencilerden "testin sonucunda ne kadar başarılı olacaklarını tahmin etmelerini" istediler.
En başarısızların (yani sadece yüzde 10 ve daha az doğru cevap verenlerin), testin yüzde 60'ına doğru cevap verdiklerine, ayrıca iyi günlerinde olsalar yüzde 70'e ulaşabileceklerine inandıkları ortaya çıktı.
En iyilerin (yani en az yüzde 90 doğru sonuç alanların) en alçakgönüllü denekler olduğu (soruların yüzde 70'ine doğru cevap verdiklerini düşündükleri) görüldü. (Not: Dunning ve Kruger bu çalışmalarıyla 2000 yılında Nobel de kazandılar.)
İki uzman psikolog bu bilinçsizliği, "kronik kendi kendini değerlendirme (auto-evaluation) yeteneksizliğine" bağlıyorlar. Çalışan, kendi kapasitesini değerlendirmekten ve eksikliğini teşhis etmekten acizdir. Ama asıl vahim olan, bu "yetersizlik + haddini bilmeme" kokteylinin, mesleki açıdan, karşı koyulmaz bir itici güç oluşturması. Kariyer açısından bir eksiyken, artıya dönüşmesi. İşinde çok iyi olduğuna yürekten inanan "yetersiz", kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve haddi olmayan görevlere talip olmaktan en küçük bir rahatsızlık duymayacaktır. Aksine bunu bir "hak" olarak görecektir. "Uyanıklık" bilecektir.
Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar ise çalışma hayatında "fazla alçakgönüllü" davranarak kendilerine haksızlık edecekler, öne çıkmayacaklar, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmayacaklar, kıymetlerinin bilinmesini bekleyecekler (ve bilinmeyince
için için kırılacaklar ve kendilerini daha da geriye çekecekler) ve muhtemelen üstleri tarafından "ihtiras eksikliği" ile suçlanacaklardır. Üstleri de zaten, genelde "aynı yoldan geçmiş" insanlardır. Buna, insan kaynaklarının, iki benzer CV arasından, "kendine güvenen
ve iyi sonuç alma olasılığı yüksek" adayı tercih edeceği gerçeğini de eklerseniz, Dunning-Kruger Sendromu'nun Peter Prensibi'nin (*) yatağını yaptığı da ortaya çıkar.
Sonuçta, "kifayetsiz muhterisler" her zaman ve her yerde daha hızlı yükselecekler ve daha yukarılara çıkacaklardır. Etrafınıza bir bakın, uzmanlara hak vereceksiniz.
(*) Peter Prensibi: Her çalışan, iş ortamında yetersiz olduğu noktaya kadar yükselir, der. Bunun doğal sonucu olarak, yüksek makamlar daima yetersiz insanlar tarafından işgal edilir.
Kifayetsiz muhterisi nasıl tanırsınız?
1- Gücünü delegasyon bahanesinden alır. Ekibinin orkestra şefi havalarına girer.
2- Çok gürültü patırtı eder, çok şey yapıyormuş havası estirir.
3- Koridorlarda hızlı hızlı, düşünceli edayla yürür.
4- "Beşer şaşar" diye düşünür. Ama genellikle şaşan beşer başkası değil, kendisidir.
5- Ne olursa olsun, hazırlıklıymış, olacakları önceden biliyormuş gibi davranır.
6- Üstlerine karşı son derece kibardır; altındakilere (özellikle de en çok ihtiyaç duyduklarına) kötü muamele eder.
7- İktidar ilişkileri ve göstergeleri onun için çok önemlidir.
Astlarına kimin üst olduğunu hatırlatmayı sever.
8- İlk denemede başarılı olamazsa, başarısızlığının belgelerini yok etmeyi unutmaz.
9- Talimatlarını post-it ile, e-postayla verir böylece astlarıyla yüzleşmekten kaçar.
10- Toplantılarda son sözü mutlaka o söyler, gerekirse başkasının sözünü tekrarlamak pahasına.
24 Kasım 2010 Çarşamba
yaşasın dünya barışı
Bilirsiniz Bono abimiz dünya barışını destekler, bu uğurda çok çalışır ve artık çokta işlevsel olmayan grubunu mis gibi pazarlar. Bu fotodan sonra derim ki Bono cum bana da şöyle bir ortam sağla ben de barışayım dünyayla.
18 Ekim 2010 Pazartesi
fark var! ama yaş farkı
Erbakan hoca partisinin başına yeniden geçti. Bu yaşta bu azminden dolayı kendisini tebrik ediyor, gençlik kollarının da kendisine bağlanmasını diliyorum. Dinamizmi ve enerjisiyle Türk siyasetinin aranan taze kanıydı, ahiretteki seçimlerde kesin tek başına iktidar olacaktır. Azminin onda biri bende olsaydı şu an Miami de kumsalda margaritamı yudumluyor olurdum. Yürü be Benjamin Button kim tutar seni!
11 Ekim 2010 Pazartesi
ağlama melis
bir süre önce çok modaydı yukarıdaki Umut Sarıkaya karikatürü. iki ayrı sınıfın maçıydı, gerçek anlamda ayrı sınıflardan geliyorlardı... Ne diyelim melisler ağlamasın.
gösterip vermeyen maraş dondurmacısı
gösterip vermeyenlerin en başarılı temsilcileridir...
maraş dondurmacısından almayı başaranın karşısında kimse direnemez...
ben maraş dondurmacısından almış adamım diye ortamlarda hava basabilirsiniz...
maraş dondurmacısından almayı başaranın karşısında kimse direnemez...
ben maraş dondurmacısından almış adamım diye ortamlarda hava basabilirsiniz...
6 Ekim 2010 Çarşamba
izmir'e bir bilet. Laik yanı olsun lütfen!
Yukarıdaki kelamı Metin Üstündağ etmiş. Güzel de etmiş. Kamplaşmanın bokunu çıkardığımız, bazı illere özel muamele yaparak, bu ülkede yaşayan geniş kesimleri ötekileştirdiğimiz zamanlar için ironik ve yerinde bir istek olmuş. Yukarıda size yanında oturmak isteyebileceğiniz CHP Kadın Kolları'ndan örnek bir ablamızı da göstereyim. CHP Kadın Kolları'na özel saç tasarımına dikkat.
5 Ekim 2010 Salı
almalı mı almamalı mı?
47. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali 9 -14 Ekim´de düzenlenecek. Ama orgazisyonu yapan arkadaşlar öyle bir ödül veriyor ki alsan bir türlü almasan bir türlü. Kanımca ödüllerin pilli ya da şarjlı olması daha işlevsel olmasını sağlayacaktır.
matrix'e bir ki...
ay yapım ın aşkı memnu dizisinde behlül rolüyle çeşitli puştluklara imza atan kıvanç tatlıtuğ, yine aynı yapım şirketinin başka bir projesi olan ezel de öldürülerek, türk halkının o dönem hissettikleri ve beklentileri başka bir dizide karşılanmıştır. bu da türk dizilerinde bir ilk olup artık tuhaf şeylerin olmasını bekleyebiliriz. örneğin ali rıza bey'i behzat ç. tutuklayıp, küçük kadınları bir şarkısın sen'in pavyonunda görebiliriz. matrix'e bir ki...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)